Neden uyuduğumuz ve neden uykuya ihtiyaç duyduğumuz sorusu uzun yıllardır sorulmuştur. Beslenmek ve enerji almak için yemek yeriz, oksijen almak için soluruz, peki neden yaşamımızın üçte birini uyuyarak geçiririz? 1953 yılında uykunun evreleri tespit edildiğinde, uyku araştırmalarında yeni bir dönem başladı. Hemen hemen tüm memelilerin REM (hızlı göz hareketleri) uykusuna girdikleri ve bunun arada hızlı göz hareketlerinin eşlik etmediği uyku ile (non-REM) dönüşümlü olduğu anlaşıldı. Son 20 yılda yapılan araştırmalarla, uyku esnasında beynimizde ne olduğu en ince ayrıntısına kadar anlaşılmaya başlandı. REM ve non-REM uykusu evrelerinde beynimizin tamamen farklı davrandığı tespit edildi.
Uykunun İşlevi
Hayvanlarda tam uyku yoksunluğu ölüme neden olabilmektedir. İnsanlarda da nadiren görülen, “ailevi uykusuzluk hastalığı” da yıllar içerisinde ölüme neden olur. İnsanlarda yapılan çalışmalarla, 7 saat kadar uyumanın yaşam süresini uzattığı gösterilmiştir. Hayvanlardaki uyku süresi taksonomik sınıflama ile ilişkisizidir. Kemirgenlerden insanlara kadar uyku süresi farklıdır. Genel bir kural olarak büyük bedenli hayvanlar daha az uykuya gereksinim duyarlar. Filler ve insanlar nispeten fare ve kedilere göre daha az uyurlar. Küçük hayvanlarda, daha yüksek metabolizma hızı vardır ve beyin-beden ısıları daha yüksektir. Buna bağlı olarak, hızlı metabolizma daha çok zarar verici atık kabul edilebilecek serbest radikal meydana getirir. Bu serbest radikaller önüne gelen her şeyle birleşip yapısını ve işlevini bozar. Bu nedenle hücrelere zarar verirler. Uykunun özellikle non-REM evresinde bu zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırıldığı yönünde kanıtlar vardır. Uykunun diğer önemli bir işlevi, sinir ileticileri üzerinde olan dinlendirici etkisidir. REM evresinde sinir ileticilerinin salınımının durması ile sistemlerin “dinlendiği” ve sonra daha hassas çalışmasına imkan verdiği öne sürülmektedir. Bu dinlenme, uyanıklık duygudurumu için esastır. REM uykusu esnasında vücudun ısı düzenlemesi bozulur. Yoğun sinir hücresi çalışması ile beyin metabolizması hızlanır; memeliye çevreyi izleme imkanı ve uyandığında yanıt vermesinin daha hızlı olmasını sağlar. İnsanlar REM evresinde uyandırıldıklarında, non-REM dönemine göre daha uyanık ve canlıdırlar. REM uykusunun bellek düzenlemesi ve güçlendirilmesinde de yararı olduğuna dair kanıtlar vardır. REM uykusu yetersizliği, öğrenme ve konsantrasyonu bozar. Bunalara ek olarak REM uykusunun “bağlılıklarımız”da da görev aldığına dair kanıtlar vardır.
Bağlılık, Aşk ve Ayrılık
İnsanların birbirlerine olan bağlılıkları ile ilgili bir çok psikolojik ve biyolojik değişken vardır. Bu hem yenidoğan hem de erişkin döneminde geçerlidir: hormon seviyeleri, strese yanıt gibi. Bunlara ek olarak, REM uykusunun insanlar arasındaki bağlılık davranışı üzerinde önemli etkisi olduğu anatomik, işlevsel ve davranışsal olarak gösterilmiştir. Bağlılık, gelişen canlıya korunma sağlanmasına neden olur ve bunu farkeden “korunan”ın çevresel tehlikelere karşı kaygısı azalır. Çocukların anneden ayrılması esnasında ortaya çıkan ağlamaları, korunma duygusunun kaybıyla ortaya çıkan kaygıdan kaynaklanır.
Çocukların gelişimleri esnasında, duygusal bağlılık oluşturdukları öne sürülür. Çocuklar koruyucularını bulmayıp güven oluşturamaz ise, “kaçınan” kişilikli bireyler olurlar. Bu kaçınan kişilik özelliği, erişkinlik dönemine kadar uzanabilir ve aşk ilişkilerine, bağlılıklarına yansır. Kaçınan kişilikteki insanlar yakınlaşmaktan rahatsızlık duyarlar ve reddedici, soğuk, bağlılığa eğilimi olmayan kişiler olarak tanımlanırlar. Kaçınan kişilikteki insanlarda, çocukken anneden ayrılmaya verilen tepki, erişkinlikte sevgiliden ayrılmaya verilen tepkiden çok farklı olmaz. Kaygı ağırlıklı kişilikte olanlar ise, eşleri ile ya da aşkları ile çok yakın, sıkı fıkı ilişkiler isterler kurmak isterler. Bu kişiler eşleri tarafından genelde, uyumsuz, bağımlı, güvenilmez olarak tanımlanırlar. Kaçınan kişiliklilerin rüyalarını daha az hatırladığı gösterilmiştir (bir not daha, solaklar da sağlaklara göre rüyalarını daha iyi hatırlarlar).
İnsanlarda ve hayvanlarda, limbik sistem denilen anatomik beyin kısmı (amigdala, ön şakak ve alın lobu) duygularımızı dışa yansıtır ve özellikle bağlılık için önemli merkezdir. Limbik yapıların hasarlanmalarında, bağlılık ilişkilerinde belirgin bozulma ortaya çıkar. Bu bölgeler duygudurumsal girdilerle, duyusal girdilerin sentez edildiği yerlerdir. Limbik yapıların aynı zamanda REM uykusu esnasında devreye girdiği işlevsel beyin görüntüleme çalışmaları ile gösterilmiştir. Yani, bağlılık bölgeleri ve REM uykusu esnasında devreye giren alanlar arasında bir örtüşme vardır.
Yeni doğmuş bir bebeğin, annesinden uzun süreli ayrılması, bozulmuş ve kısalmış REM uykusuna neden olur. Bu hem insanlarda hem de bir çok primat türünde tespit edilmiştir. Anne ve bebeğin bir arada uyumaları, biyolojik olaylarda bir eşzamanlılık oluşturur. Bu yakınlık yenidoğan bebeği annenin ritmine alıştırır. Ritmi anne gibi olur ve böylece içsel fizyolojik süreçlerin düzenlenmesi başlar. Bir arada uyuma, memeli türlerinde neredeyse evrenseldir ve tüm insan kültürlerinde gözlenmiştir.
Bebeğin annesini emmesi, oksitosin hormonunun salınımı ile süt çıkışını sağlar. Ancak, oksitosin salınımı, annede yavaş dalga uykusu olmadıkça ortaya çıkmaz. Yavaş dalga uykusu döneminde oksitosin salınır ve REM evresi ile de en tepe salınımı noktasına ulaşır. Anne ve çocuk bağlılık olayına farklı hormonların salınımı da etki eder. Hipofiz bezinin arka kısmından salınan; vazopressin ve arjinin vazotasin. Bu hormonlar bağlılık, sosyal davranışlar ve seksüel davranışlar için önemlidirler. Oksitosin, vazopressin ve arjinin vazotasin hormonlarının kimyasal yapısı sadece bir aminoasit farklılığı gösterir. Diğer aminoasitler yönüyle birbirlerinin kopyalardır. Oksitosin, REM uykusunun tüm memelilerde olması gibi tüm memelilerde bulunur. Emzirme döneminde süt salınımını, doğum sırasında rahim kasılmalarını sağlar. Deneysel olarak, memeli hayvanlara oksitosin enjekte edildiğinde sosyal bağlılık davranışları oluşturur. Bunun yanında oksitosin; annelik davranışı, cinsel davranış, sosyal bağlılık, bellek ve öğrenme, kendi kendine çalışan otonom sinir sistemini düzenleme, beslenme, esneme gibi işlevleri sağlar. İlginç olarak bu davranışların tümü de REM uykusu yoksunluğu durumunda değişir. Esneme özellikle REM uykusu yoksunluğu ile ilişkilidir. REM uykusunda uyanma durumlarında daha sık esneme ortaya çıkar. Esneyen birisinin görülmesi durumunda, diğer kişide de bir esnemeyi tetiklemesi muhtemelen sosyalizasyon davranışının bir yan ürünüdür. Farelerin beyinlerine oksitosin enjekte edilmesi sırasında esneme ortaya çıkar ve değişmez olarak penis ereksiyonu (sertleşme) ile birliktelik gösterir. Benzer olarak da penis ereksiyonu memelilerde ve insan türünde erkelerde uykunun REM döneminde ortaya çıkar. Bu ereksiyon, oksitosin üreten merkezlerin baskılanması ile engellenebilir. Oksitosin, uyku ile ilişkili bir salınım ritmi gösterir ve insanlarda en tepe salınımına sabah saat 04 sırasında ulaşır.
Diğer bir hormon olan arjinin vazotasindir bu hormon vazopressinin bir öncülü gibidir. Bu hormonda memeli türlerinde bağlılığı arttırır. İnsanlarda cilt altına arjinin vazotasin enjeksiyonu REM uykusu süresinin artışına neden olur. Gün içinde uyku atakları ile seyreden bir hastalık olan narkolepsi hastalarının kan incelemelerinde, REM uykusu esnasında arjinin vazotasin seviyelerinde belirgin artış tespit edilmiştir.
Bu nedenle iyi bir uyku ve hatta iyi bir REM dönemi, aile içi ve toplumsal sosyal bağlılık, dayanışma, uyum için esasdır. Bunu yapan hormonlar tüm memeli türlerinde ortak özellikler göstrirler. Emzirme ile annede salınan hormonlar sadece çocuğun beslemesi ve kilo almasını sağlamaz. Aynı zamanda sosyal ilişkilerinde de önemli değişikliklere neden olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder